Tüketmeden yaşamak mümkün mü?
Yoksa biz, varoluşun en temelini mi tüketiyoruz?
Yazar notu:
Bu sabah gözlerimi açtığımda aklıma ilk gelen şey “tüketim”
oldu.
Bir an durup düşündüm…
Ne kadar çok şeyi, ne kadar hızlı harcadığımızı.
Ve içimde bir sızı belirdi; “biz nereye gidiyoruz” diye sordum
kendime.
Bu yazı, o sorunun cevabını ararken kalemimden döküldü.
Bu sabah uyandığımda aklıma “tüketim” geldi.
Her şeyi ne kadar hızlı harcadığımızı fark ettim.
Zamanı, sevgiyi, doğayı, dostlukları...
Birbirimizi bile tüketiyoruz artık.
Ve doymuyoruz.
Sanki ruhumuz, yutulmuş bir çölden farksız.
Bir zamanlar dostluklar vardı, çıkar değil, yürekle kurulurdu.
Bir tebessüm yeterdi aradaki bağı anlamaya.
Şimdi ise çoğu dostluk, menfaatin buzdan gölgesinde filizlenip
ilk fırtınada soluyor.
İnsanlar artık birbirine değil, işine ya da işine yarayanlara
sarılıyor.
Ardından konuşulan sözler, hançer keskinliğinde gizli hesaplar,
sahte gülümsemeler…
Gerçek dostluklar, tıpkı susuz kalan bir çiçek gibi, bir bir
kuruyor.
Peki, vefanın suyu nerede?
Ve düşünün ki, bir fincan kahve kadar basit bir ritüel bile
tüketildi artık.
Eskiden dostlarla paylaşılır, sohbetin sıcaklığıyla demlenirdi;
şimdi tek başına, ekrana bakarak yudumlanıyor, anılar yerine bildirimler
birikiyor.
Doğa da bizden nasibini alıyor.
Bir zamanlar yeşilin her tonunu barındıran yerler şimdi griye
dönüyor.
🥀Çiçeklerin kokusunu asfaltın o soğuk nefesi bastırıyor, rüzgâr
bile yorgun esiyor.
Sular çekiliyor, toprağın canı kalmıyor.
Gökyüzü bile sanki bize küsmüş gibi...
Oysa mavilik, en büyük mirasımızdı.
Ormansızlaşma rakamları korkutucu!
Her yıl milyonlarca hektar yeşil alan, kağıt mendiller ve tek
kullanımlık paketler için feda ediliyor. Ama bir tohum ekmek, bir nehir
kenarında sessizce oturmak...
İşte o, tüketmeyen bir diriliş.
Ve insanlar…
Artık gözlerinde eskisi gibi ışık yok.
Yorgun, öfkeli, sabırsız yüzler…
Ruhlarımız kararmış; merhametin yerini kibir, vicdanın yerini
çıkar, sevdanın yerini sahip olma arzusu almış.
Temiz duygular, saf sevgiler, içten sevdalar…
Hepsi, zamana yenilmiş hatıralar misali birer birer tükeniyor.
Kadınla erkeğin arasındaki aşk bile artık bir pazarlık gibi
yaşanıyor.
Sevdalılar kalmadı; yerine birbirini “idare eden” insanlar var.
Oysa aşk, bir kalbin diğerine dokunuşuydu; şimdi bir dokunuş
bile “fazla” geliyor.
Aşkın lisanı, bir 'tıkla' eskitildi.
Hatırlayın o eski mektupları.
Mürekkeple yazılmış satırlar, bekleyişle dolu zarflar...
Şimdi mesajlar siliniyor, duygular emojiye indirgeniyor.
Ama bir el yazısı not, bir gece yarısı araması, bunlar hâlâ
tüketilmez hazineler.
Dünya, insanın içindeki sevgisizliği yansıtıyor artık.
Doğayı tüketirken aslında kendimizi de tüketiyoruz.
Ruhlarımız, kendi ellerimizle ördüğümüz bir kafeste kuruttuğumuz
çiçekler gibi soluyor.
Belki de bu yüzden hiçbir şey bizi tatmin etmiyor.
“Çünkü kaybolan, dışımızdaki dünya değil, içimizdeki ses.”
Ama her şey tükenmiş gibi görünse de, aslında yeniden doğmak da
bizim elimizde.
Bir çiçek kurusa da, aynı kökten yeniden filiz verebilir.
Yeter ki biz betonun kalbinden, toprağa su vermeyi, kalbe
sevgiyi, dosta vefayı hatırlayalım.
Başlayalım küçük adımlarla.
Bir komşuya ev yapımı bir kurabiye götürmek, ormana bir fidan
dikmek, sevdiğine “seni seviyorum” demek olmadan önce dinlemek...
Bunlar, tüketimin zincirini kıran anahtarlar.
Belki dünya çok değişti ama insanın içindeki öz hâlâ orada.
Bir mum ışığı kadar cılız, biraz tozlanmış, biraz küskün…
Bir söz, bir sarılma, bir içten teşekkür bile o özü yeniden
uyandırabilir.
Çünkü insanın doğası sevgiyle yeşerir;
Sevgi tüketilmez, sadece, yorgun bir gölge gibi, unutulur.
Belki yeniden hatırlamak gerek;
Bir dostun sesini, bir kahkahanın sıcaklığını, bir çiçeğin
kokusunu…
Bir sabahın sessizliğinde kendinle kalmayı,
Bir rüzgârın yüzüne dokunan ipek elini fark etmeyi.
Hayatın anlamı, büyük şeylerde değil.
Basit ama sonsuz olanlarda gizli.
Tükenmekten korkma.
Çünkü tükenen her şey, yeniden doğmanın da başlangıcıdır.
Önemli olan, küllerimizden doğacak gücü bulmak.
Yeter ki biz, tüketmeden sevmeyi yeniden öğrenelim.
Ve belki o zaman, dünyanın gözlerinde yeniden bir ışık yanar…
🌸 Kalemimden dökülen bu satırlar, ruhumdaki o kadim umudun hâlâ
yaşadığını hatırlatmak içindir.
Çünkü her şey tükenmiş gibi görünse de,
Sevgi hâlâ bir yerlerde filizlenmeyi bekleyen ebedi bir
tohumdur.
🪷 Ve o tohum, bizim ellerimizde yeşerecek
🌻Yeter ki sulayalım, yeter ki hatırlayalım.
✍️ Özlem Karagöz Uzun
إرسال تعليق