Aralık ayının son Pazar günüydü. Dışarıda kışı hissettiren, tam da kışa yakışır bir soğuk vardı. Penceresinden baktığında, içini huzurla dolduran henüz yeşermemiş kuru birer dal olarak salınan yeni ektiği ağaçları, karşı apartmanın duvarına dayanmış yem yiyen sarman Henry’i görmekteydi. Henry ağzının sol yarısı olmayan, turuncu beyaz tüyleriyle çılgın karakteriyle bahçeye başka bir kedi istemeyen tam da ona göre bir kediydi. Eve alamıyordu ve çok üzülüyordu. Evde Lady olmasa bahçesine gelip giden kedilerin içinde içeri almak istediği tek kediydi.
Top haline gelen papatyası takıldı gözüne. Tadilat nedeniyle kazılmış, yer yer tepeleme olmuş topraklar, yeni atılmış betonlar ve öylesine sıralanmış çiçek saksılarından oluşan karışık manzarasına baktı. Güller sanki soğuğa karşı direnen birer asker gibi dimdik durmaya çalışırken bir yandan da yeni çıkan taptaze yapraklarının zarafetiyle salınıyorlardı. Yan bahçenin açık mavi boyanmış beton duvarı ve üzerindeki mavi renkli su deposu, deponun üzerindeki yarısı açık kalmış depo kapağı ne kadar da korkunç geliyordu ona. Atlayıp zıplarken kediler içine düşecek korkusu yaşıyordu sürekli. Ayrıca karşı site ile aralarında sınır çizgisi gibi örülmüş bahçe duvarı, duvarın arkasındaki genç çamlar rüzgarın etkisiyle el sallayan birer hortlak oluyordu geceleri. Ya site binasına yaslandırılmış mavi beyaz büyük bidonlardan oluşan su depoları! Tüm yaz sabahın köründe ve gecenin bir vakti müthiş bir gürültüyle çalışır, bizimkileri uykusundan zıplatır komşu sitenin çimlerini sulardı.
Gülümsedi bir an. O bu satırları yazarken Henry’de bahçede tüm şımarıklığını sergiliyor, yerlerde yuvarlanıyor, onu çağırıyordu. Hava o kadar soğuktu ki bir an içi acıdı. Kedilere sığınabilecekleri kartondan bir ev yapmışlardı ama sadece yavrular doğup büyüyene kadar orada kalıyorlardı. Mahallenin tüm kedileri gelip mama yer ve su içip giderlerdi. Henry bahçedeki diğer kedileri kovaladı önce, sonra da tavuk sesi duyuldu. Tavuk adeta çığlık atıyordu yardım edin diye. Baktı ve Henry’nin bahçede olmadığını fark etti. Bu sefer kahkaha atarken buldu kendini. Henry yan komşunun tavuklarını kovalıyordu. Yakalasa şu anda nasıl da sarılıp sıkıştırırdı Henry’i.
Gözünün gördüğü alanda muhteşem bir manzara olmamasına karşın, toprağa yakın olmak mı? Kimselerden uzakta kalmak mı? Yarın istediği gibi peyzaj yapabileceği bir toprak parçasının ona ait olması mı? Yoksa kendisine sığınağım dediği bu küçücük evde hissettiği güven mi huzur duygusunu tetikliyordu? Bir an düşündü! hepsi dedi kendi kendine.
Televizyondan gelen meditasyon müziği, kıtır kıtır yemini yemekte olan kedisi Lady, yatak odasında huzurla uyuyan sevdası, bahçesindeki pejmürde manzara ve evin içindeki garip bir huzur esintisi onu mutlu ediyordu.
Oysa şu ana dek yaşadığı tüm alanlardan çok küçük bir alanı olan bir evdi burası. Mutfağı içinde bir salon, bir yatak odası ve banyo olan giriş katta küçük bir daireydi. Sadece dışarıdaki toprak alanı bol olduğu için, her şeyden ve herkesten uzakta bir sığınak aramalarıydı onları buraya alıştıran. Zira 2023 yılının mayıs ayından bu yana yaşadıkları kolay şeyler değildi elbette...
Durdu ve düşündü. Bazı şeyleri yazıya dökmek nasıl da zor geldi birden… tam da her şeyi geçmişi irdeledim irdeledim bir kuyuya attım derken şimdi tekrar hissetmek ne kadar da zor gelecekti kendisine…
Kedisine baktı. Nasıl da güvenle mamasını yemeye koyulmuştu. Arada sahibini de gözetlemeyi ihmal etmiyordu elbette.
Yatak odasının kapısı açıldı birden. Çakır gözleriyle sevdası belirdi kapıda. Gözlerine yandığım adamım uyanmış. O gözler değil mi ki bizi bugüne getiren! 29.12.2024
Özlem Karagöz Uzun

Yorum Gönder